ANA SAYFA
HABERLER
HACIBEKTAŞ
HACI BEKTAŞ VELİ
KÜLTÜR VE SANAT
HBV Anma Etkinlikleri
Gürbüz Sapmaz
Mithat Bektaş
Kazım Kalaycı
Bektaşi Fıkraları

ALBÜM
SANAL GEZİ
KÖYLERİMİZ
KÜNYE  VE  İLETİŞİM
SİTE HARİTASI






  Hava Tahmini

HACIBEKTAŞ

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

HACIBEKTAS

Kaynak: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü

 



Buradasınız->: KÜLTÜR VE SANAT / 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 




Kısa Öykü Yarışması Birincisi

Tayfun AK

EYLEM

 

 

Ellerimi dizlerime dayamış kendime gelmeye çalışırken, elinde koca bir odun parçasıyla karşımda buluvermiştim onu. O da nefes nefeseydi. Beni tanımasıyla heykel gibi kalıvermesi neredeyse aynı anda olmuştu. Şimdi ne ben kaçabiliyorum ne de o vurabiliyor... Durmuş ve kocaman olmuş gözlerimizle anlamsızca birbirimize bakıyorduk.

Ne yapıyordu burada ve daha önemlisi bu insanlarla ne işi vardı? Elinde ki o koca oduna gerek yoktu ki! Bana atacağı bir tokadın zaten yarısı boşa giderdi. Kendime gelmeye çalışırken, çok da uzaklarda olmayan; can yakan ve canı yanan insanların bağrışmaları bize ulaşmaya devam ediyordu. Çok iyi biliyordum ki birkaç dakika sonra burası da onlarla dolacaktı.


Kocaman gövdesi, büyümüş gözleri ve hâlâ toplayamadığı nefesi ile iyice yakınıma geldi. Şimdi nefesine ve ter kokusuna karışmış odunun kokusunu duyuyorum. Elerimi dizlerimden bile çekemiyordum…

Bugün gibi hatırlarım göreve başladığım o ilk günü. Üniversiteyi bitireli bir yıl bile olmamıştı memurluk sınavını kazandığım zaman. Babamla buraya gelişimizi, çalışacağım yeri, kalacak yer arayışımızı…


Nasılda sahiplenmiş ve korumuştu beni. Bilme ihtimalimin dahi olmadığı resmi yazı yazmayı, amirlere ve arkadaşlara nasıl davranmam gerektiğini öğrenirken hep yanımda ve destek olmayı bilmişti.

Kömürlü kaloriferlerin yerini doğalgaza bırakmasıyla işinden olan kapıcıya ait bir kapıcı dairesi tuttuk. Eşya almaya niyetlendiğimiz günün sabahı, ‘kömürlükte duracağına bir işe yarasın diyerek’ bir araba eşyayla bitivermişti evimin önünde. Eşi de temizliğe yardım etmiş ve konu komşuya da sahipsiz olmadığımı göstermişti. Sonrasında ailecek hep yanımda oldular. Çocuklarına ders anlatıyor, akşam yemeklerine kalıyordum çoğu zaman. Eve dönmek için geç olduğu zamanlar onlarda yatmama çocuklar bile alışmış, gece kiminle yatacağım konusunda kavga eder olmuşlardı.

Beş kişi onlar bir başıma ben. Derken gece gezmelerine de götürmeye başladılar beni. Sonra gününe soktu eşi. Her şey iyiydi hoştu da… Ne okuduğum kitapları, ne dinlediğim müziği, ne de fikirlerimi onaylamıştı. Birkaç tatsız tartışmadan sonra siyaseti, dini ve kadın erkek eşitliğine ait konuları sohbetimizin dışına çıkardık. En iyisi buydu. Ailesini sevmiştim ama eşini dudağı patlak, gözü mor ya da alnında koca bir şişlikle gördüğüm zamanlar içim sızlıyordu… Ancak bu konuyu bırak konuşmayı dilden dudağa bile getiremiyorduk. Sanki hayatımızda böyle bir olay yaşanmıyordu.

Böylesine bir ter kokusuyla hiç karşılaşmamıştım. Verdiği nefesin sıcaklığından yüzüm yanıyordu. Bırak kımıldamayı, toplayamadığım nefesimi az alıp çok vermeye çalışıyordum. Sopayı tutan elini, ne çok bayramlar ailesiyle birlikte sıraya girip öpmüştüm.

Nerede ve ne durumda olduğumu anlamaya çalışırken; gözlerini gördüm! Kocaman bir elin tuttuğu serum şişesinin ardındaydı. Masamdaydım, öğle yemeğinden gelmiştim ve çayımı almak için tepsiye uzandığım an olduğum yere yığılı vermişim. Beni kucakladığı gibi hastaneye getirmişti ve gerek duyduğum her an yanımda bulmuştum onu.

Ne olmaz anlar da hep yanımda buluverdiğim el gene yanı başımdaydı… Ancak bu sefer sinirden titremekteydi! Gözlerimi ayaklarıma doğru indirdiğim zaman ayaklarının bile titrediğini gördüm. Nefesim kendime yeter duruma gelmeye başladığı anlarda duymakta olduğum acı çığlıkları daha bir anlaşılır olmaya başlamıştı. Saçlarımı toplamaya çalışırken kendinden emin bir hal ile yüzüne baktım. Doğrusu buydu. Aslında başından beri yapmam gereken de buydu. Saçlarımı cebimdeki lastikle topladım. Gömleğimin yakasını düzeltip bağı çözülen ayakkabımı bağladıktan sonra daha bir sakin, daha bir ne yaptığını bilen bir insan edası ile yüzüne bir daha baktım. İşte o an, ne yapmak istediğini bilen bir insanın kararlığını gördüm gözlerinde.

Eğer karşıma çıkan o olmasaydı, şu ana kadar başıma neler gelecekti ise onlar olmak üzereyken birkaç el silah sesi duyduk. İkimizde dönüp silah sesine bile bakmıyoruz. Derken geriye doğru bir adım attım. İleriye doğru bir adım attı. Birkaç adım sonra sırtım bir duvara dayanınca yapabileceğim çok bir şeyim kalmamıştı. Yapabileceklerine rağmen kaçmaya niyetlenemiyordum. Kaçabileceğime rağmen yapmak istediğini bir türlü yapamıyordu. O kararlı kolu yorulmaya başladı. Kolay mı bu yaşına rağmen onca zamandır kolu havadaydı. Yanımıza onun gibi birileri daha gelince işin şakası kalmadı.

Üzerinde görmeye hep alışık olduğum ütülü gömleği, kravatı, tıraşlı ve gülen yüzünün yerini yorgun, sakallı, hiddetten kıpkırmızı olmuş bir yüz ve ne renk olduğu belli olmayan tişört bozması bir şey almıştı. Bunca zaman içinde onu asla bugünkü gibi görmemiştim.

Çevremizde kaç kişi vardı görmüyordum ama “onu bize ver” “onun gibilere ne yapılacağını biz iyi biliriz” her kafadan bir ses çıkıyor olmasına rağmen o ve ben öylece durmaya devam ediyoruz. Ellerini geriye doğru açarak döndü ve sırtıyla duvarın arasına beni sıkıştırarak bugün bile anlayamadığım dilde bir şeyler söyledi. Kafayı öne eğen birkaç adım da olsa geri çekildi. Döndü saçımı avucuyla kavradı ve beni, bilmediğim bir yere doğru sürüklemeye başladı. Arkamız sıra koca bir gurup gelmeye devam ediyor. Saçlarımın yolunduğunu, derimin koptuğunu hissediyorum ama görebildiğim gözlerde ki nefret kadar acı vermiyor yaşadıklarım şu an. Sonunda direnmeyi de bıraktım. Yönlendirmesine ayak uydurarak adımlıyorum götürmekte olduğu yolu.

Saatler sonra ilk defa korktum! Evet, sonunda bana yapabilecek olduklarından dolayı korkmaya başladım. Ölüm bile korkulası değil bu çığlıkların arasında. Derken kadınlı kızlı gruplar katıldı çevremizde ki insanlara. Zafer çığlıkları atıyorlar. Gözleri öyle anlatıyor k, demek istediklerini; söylemeye gerek bile duymuyorlar. Sonunda yol bitti! Evet, bu yaşıma kadar yolun bittiğini ne duymuş ne görmüştüm ama yol bitti ve şu an ne saçlarım acıyor nede başım. İçim acıyordu. Ara sıra yetişen birleri ki özellikle kadınlar ve kızlar ya tokat atıyor ya da etlerimi buruyorlardı. Gömleğimin düğmeleri kopmuş, atletim açığa çıkmıştı ama içinde bulunduğum durumda en son düşüneceğim şey kendimi saklayabilmekti. Beni duvara dayadı ve kalabalığa döndü. Gördüğüme inanmama ise imkân yoktu. Bir avuç insan koca bir kalabalığa dönmüştü! Kiminin elinde sopa kiminde bıçak kiminde ise ne olduğunu anlayamadığım şeyler vardı.

Susturdu. Evet, onca kalabalığı bir el hareketiyle susturdu. Oysa ne sakin ne efendi bir insandı… Ya şimdi! Gömleğimi pantolonumun içerisine sıkıştırıp biraz olsun kapattım önümü. Hiç düğme kalmamış ki gömleğimde! İki yakasını kapatıp elimle tuttum. Onca insan çıtını bile çıkarmadan onu dinliyordu ama birkaç kişi homurdanmaya başladı. Ve kadınlar beni istiyor; inanması zor ama erkekleri kullansın diye beni istiyorlar! Birkaç gün kullandıktan sonra ortadan kaldıracaklarına söz vererek beni kocalarına, oğullarına istiyorlar. Ve erkekler, beni istediklerini öylesine belli ederek bakmaktalar ki…

Peki, o insanlar bilmiyor ve tanımıyorlar mıydı hem onu hem beni. Kaç tanıdık yüzü o kalabalığın arasında görmüş ve hayretler içerisinde kalmıştım.

Bana doğru döndü ve kolunu duvara dayadı. Şu an nefesi nefesime karışmakta. Yüzü öylesine yüzüme yakın ki terini ve sıcaklığını hissetmekteyim. Çok iyi tanıdığımı sandığım bu insanla il dışlarına kurslara bile gitmiştim. Hem de aynı arabayla ve saatlerce…

Dünyalar iyisi o kadın! Kaç defa neler anlatmış, neleri neyle ima etmeye çalışmıştı ama anlayışsız, geri zekâlı, mankafa ben hiçbir zaman anlatmak istediği asıl şeyin kocasıyla ilgili olduğunu anlayamamışım demek ki…

Yavaşça eğilsem ve kolunun altından gecip evime gelsem… Ya o kalabalıktan birilerine denk gelirsem? Üst katımda oturan o karı kocayı ellerinde sopalarla görmemiş miydim? Nasıl girecektim şimdi o eve; onlar üst katımda iken? Nice geceler ya kavgalarına uyanırdım ya da kimseyi umursamadan birlikte oluşlarına…

Ne o bir şey yapıyor nede ben. Ne zamandır bakışmaktayız onu bile bilmiyorum artık. Ama nefesim kendime yettikçe saç diplerim daha bir acımaya başladı ki içimin acısını anlatabilecek bir kelime olduğunu bile sanmıyorum. Ne olursa olsun dinlenmek iyi geldi. Bana bir şey yapabileceğine inanmak istemiyorum ama yaşadıklarım aklımdan çıkacak ya da inanılabilecek gibi değil.

Sonunda “O kitapları okumayacak, o türlü giyinmeyecek, olur olmaz şeylere karışmayacak ve kadın olduğunu unutmayacaktın” dediği zaman dudak büktüm. “Bu işin dönüşü yok. Ben yapmazsam… İşte bu yüzden bazı şeyleri sana anlatmaya çalıştım ama sen inatla…” her kelimesinin ardından; yüzüme, dudaklarıma, gözlerime ve yakamı tutmakta olan elime tükürükleri geliyor. İğrenç bir şekilde kirlenmekte olduğumu hissediyorum.

Bir günden bir güne askılı elbise, kısa etek, dar pantolon hatta aşırı makyaj yapmamıştım ki. İzne geldiğim zaman ben oluyor; dilediğimce giyinip canımın istediği yerde yiyip içiyordum ama burada asla… İki yılım dolacak ve tayin isteyecektim. Babamın görevlendirmeyle bir yerlere aldırma isteğini ise kabul etmemiştim. Ne bir kem göz vardı ne bir laf söyleyen ama öyle değilmiş…

“Bak” dedi. “Buradan çıkış yok. Kirlenerek ölmeni ben de istemiyorum. Ama olması gereken ne ise o olacak.” Babam annem ve ben ilk geldiğimiz günün akşamı onun evinde yemek yemiş ve ne yaparsak yapalım bırakmamıştı bizi. Kaç gün evinde kalmıştık…

Tüm gücüyle yüzme doğru odunu vurmaya niyetlendiği an gözlerimi kapadım ve olduğum yere çöktüm. O odun kafama insin diye bekliyorum ama bir kadının sesine gözlerimi açtığım zaman karısı sopayı tutan eli ile arama girmişti. Bağrışıyorlar ama ne dediklerini anlamıyorum. O kadını böyle kararlı görmemiştim! O koca adamı ittirdi ve beni kaldırıp sarıldı.

Yürümeye başladık. İlk iş olarak yüzüme gelmiş olan o iğrenç tükürükleri sildim. Biz kaldırım da o yolda yürümekteyiz. “Kadın git eve. Yemeği hazırla. Sofrayı kur. Biraz sonra sofra hazır olmaz ve çayı demlenmiş bulmazsam başına neler geleceğini biliyorsun da…” Oysa o kolumda “Ben sana demiştim” diye söyleniyor. Sokağı döndük ki kalabalık olduğu gibi durmakta! Biz yürüyoruz ve kalabalık iki yana açılıyor. Homurtular olsa da kenara doğru çekilmeye devam etmekteler. Arkamızdan yüksek sesle bağrışmaya başlamışlardı ki durdu ve birlikte döndük. Geldi ve odunu karısının yüzüne indiriverdi. Kalabalıktan müthiş ötesi çığlıklar yükselmeye başladığı an birisi omzuma vurdu. Dizlerimin dermanı bitiverdi sanki. Tam yığılacağım an “Şimdi olmaz. Hele burada asla olmaz” deyince, dönüp yürümeye devam  ettik. İşte şimdi çıt çıkmıyor onca insandan. Yol bitmek üzere iken karşımıza çarşaflar içerisinde bir kadın geçti. Kapkara şeyler içerisinde bir kadın ve elinde bir sopa!

Kadını kenara doğru ittirdi. İki adım atmış atmamıştık ki kolumdaki vücudu, ayağı takılmışçasına tökezledi ve dizlerinin üzerine çöküverdi. Bu sefer ben “şimdi olmaz” dedim. Gülümsedi ama yüzü kan içerisinde. Döndüm ve uzanıp kadının elinden sopayı aldım. Yüzünü hele ki gözlerini görmediğim birisine, bir şeye yani ne olduğumu bilemediğim bu garip şeye olanca gücümle vurdum. Soba yakmak için bile bir kere olsun elime almadığım odun parçasını yere bıraktım ve kaldırdığım onula yürümeye devam ettik. İşte ne olduysa o an oldu ve kalabalık bize doğru koşmaya başladı. Arkamı döndüğüm zaman onu bile çiğneyerek bize doğru koşmakta olan vahşeti gördüm! Koşmaya çalıştım ama ne onda derman vardı ne bende. Olduğumuz yere çöktük ve ne olacağını beklemekteydik ki yanımızda bitiveren askeri gördük.

Bir asker çok sert bir dur çekti. Biz zaten yerdeydik ama duruşumuz ona yetmemiş olacaktı ki bir ona bir bana tüfeğinin dipçiğiyle vurdu. Dizlerimin üzerinde sallandığımı başımı kaldırıp askere baktığımı hatırlıyorum.

Gözlerimi açtığımda… Sağ omzum alçıdaydı ve sol bileğimden yatağa kelepçeliydim. Gözlerimin önünde görmeye alıştığım saçlarım yoktu ve başım ağrıyordu. Yanı başımda dikilmekte olan askere dikkat edince dipçikle vuran asker olduğunu yüzündeki yara izinden anladım. Yerde olan birine neden vurduğunu soracaktım ama ağzımı açamadım. Yanaklarım bile acıyordu. Bir kadındım. Onca şeyi yaşayandım. Bırak kaçmayı adım atacak halde bile değil iken neden tüfek vurulmuştum, neden kelepçeliydim?

Sonra defalarca daha kendime geldim. Ve her kendime geldiğimde aklımda ne durumda olduğum değil o zavallı kadının ne durumda olduğu vardı. Başına kaç darbe almış ve dizlerinin üzerine öylece çöküvermişti. Yüzünde acı olması gerekirken mutlu bir gülümseme vardı da şimdi ne durumdaydı acaba?

Tüm yaşadıklarım bir Cuma gününe aitti ve bugün günlerden neydi? Camdan gördüğüm gün ya doğuyor olmalıydı ya da bitiyor. Kolum çok acımış ve gördüğüm kadarıyla mor bir halka oluşturmuştu bileğimde. Ağzım zehir gibiydi. Omzumda alçı kolumda serum vardı. Yaralı bir kolda serum! Her şeyi düşünmeye başlamıştım ki aklıma üzerimde ne olduğu geldiği zaman tüylerim diken diken oldu. Ya çıplaksam?

Yastıktan başımı kaldırıp alçımı, kelepçemi ve ağzımın acılığını bir kenara bırakıp bana baktım. Bir don, bir atlet ve üzerimden kaymış bir çarşaf vardı. Başucumda kestirmekte olan askerden başlayarak odama giren her erkeğe iyi bir göz banyosu sunmuş olmalıydım. Omuzum için üstümü çıkarmış olmalıydılar da ya pantolonum? Çamaşırımdan çıkmakta olan sonda yüzünden kadınlığım meydanda sayılırdı. Sutyenim de yoktu. Göğüslerim öylesine beliydiler ki! Çarşafı üzerime çekmeye niyetlendim ama hangi kolumla yapabilirim ki bunu!

İçim geçmiş. Kendime geldiğim zaman odamda kavga var. Polis, doktor ve neci olduğunu bilemediğim bir adam tartışıyor mu kavga mı ediyor belli değil. Askerse silahı ile kapının yanı başında. Ya kaçmaya kalkışırsam! Hemen oramı buramı biraz olsun örtmeye çalıştım ama ne mümkün! Odaya bir hemşire girip kimseye aldırış etmeden serumu ve sondayı değiştirip bir iğne yapıp çıktı. ‘Yuh artık! Hem cinsim olacaksın. Kapatsana oramı buramı be densiz!’

Konuşmalardan o adamın savcı olduğunu anladım. Kelimeleri zorda söylesem üzerimi örtmelerini istedim. Kenara çekildiler ve asker gelip çarşafımı olması gerektiği gibi üzerime sererken gözlerini kapadığını fark ettim ama diğerleri öylesine bakmaktalar ki bana! İşin kötüsü bu yaptıklarını saklamaya gerek bile duymuyorlar. Ne olursa olsun içim biraz olsun rahatladı. Sanki saç diplerim daha az acıyor şimdi. Kelepçede ki kolumun acısı kırık omzumu, dikişli kafamı çoktan geçti ama kimsenin beni çözme gibi bir niyeti yok.

Ya kaçarsam…

Bu odadan çıksam bile bu yerleşim yerinden çıkmamın mümkün olduğunu sanmıyorum. Zorlanarak da olsa hayatımı borçlu olduğum kadıncağızı sordum. Yazık olmuştu iki çocuk annesine! Suçu neydi ki? Ne gözyaşlarımı silebiliyorum nede burnumu. Salya sümük ağlıyorum. Gene kenara çekildiler. Asker gelip tütün kokan iri elleri ile yüzümü gözümü sildi. Bu askeri tanımıyordum ama benle ilgili ne yaparsa yapsın gözleri hep kapalı. Artık ağlamak istiyorum. Hem de doyasıya ağlamak. Ağlama nedenim o kadıncağız da olabilir kendimde. Keşke babamı dinleseydim… Hiç değilse kadıncağız hâlâ hayatta olurdu. Hayatta olması demek, yaşadığı anlamına mı gelirdi bilemem ama nefes alıp verirdi işte.

Sonrasında başıma üşüştüler. Birinin sorduğu soruyu cevaplamadan diğeri soru soruyor. Bana onca şeyi yaşatanlara sorulması gereken her şeyi bana sormaktalar! Neden kaçıyormuşum? Neden güvenlik kuvvetlerine sığınmamışım? Neden o çıkmaz sokağa girmişim? O kadınla kaçmaya kalkışmamın asıl nedeni neymiş? Öğrenciyken de böyle şeyler yapıyor muymuşum?

Akıllarına gelmiyor mu acaba omzumu kimin kırdığını sormak? Kafatasımı kıranın kim olduğu… Dönüp dönüp sordukları soru “neden o kadını da yanıma almış olduğum” oluyor. Sonra kalabalığı nasıl ve neden galeyana getirdiğimi soruyorlar. Ne sorularında bir mantık vardı ne bakışlarında bir insanlık. Utandım. Hem de çok utandım. Bu gözlerin az önce oramı buramı görmüş olduklarından dolayı bir kez daha utandım ve iğrendim.

Bunlar insan bile olamaz! Her türlü soruyu sordular. Ağzımı açmamama rağmen kendilerince uygun cevaplar da verdiler. Derken tüm bunların yer aldığı ve ne zaman yazıldığı belli olmayan ama benim olduğunu iddia ettikleri bir ifadeyi uzattılar bana. Okumam için değil imzalamam için. Yazılması gerekeni, beni en az suçlu olabilecek şekilde yazdıklarını belirterek imzalamamı istediler. Okumak istediğimde ise kızılca kıyamet koptu. Bir dövmedikleri kaldı. Askere kelepçemi çözdürüp elime bir kalem verdiler. Sonunda ne yaparlarsa yapsınlar okumadan imzalamayacağımı anladılar. Bu arada üstüme başıma biraz çeki düzen verirken çarşafı göğüslerime doğru çektim. Ne kadar saat uğraştıklarını bilmiyorum ama savcı denen garip mahlûk kâğıtları yırtıp yüzüme fırlattı. Tehditler savurup gitti. Onun gitmesiyle diğerleri de odamı boşalttı. Odada askerle kalmıştım ve kelepçeyi biraz takma diyecektim ki “sana giyecek bir şeyler bulayım” diyerek çıktı. Şimdi de buna inanmam ne kadar zordu.

Yatak da biraz doğruldum ve nerede olduğumu anlayabilmek adına camdan bakmaya çalıştım ama gökyüzünden başka bir şey görmeyi başaramadım. Kalkacağım ama ya odaya biri girerse! Hemşire ve doktor geldi. Doktor muayene ettikten sonra sondayı çıkarıp pansuman yapmalarını söyleyip çıktı. Pantolonumu istesem ya da bir alt pijama ama yüzüme bile bakmıyor ki hemşire. Canımı acıtarak pansuman yapıp oramı parçalarcasına sondayı çıkarıp gene üzerimi örtmeden çıktı. Sondanın ardından gelen kanla zaten kirli olan çamaşırım artık tanınmaz bir hale gelmiş iken asker girdi odaya. Gözlerini yerden kaldırmadan yanıma geldi. Elindekileri bana uzattıktan sonra arkasını dönüp kapının yanında dikildi. Biraz büyükçe renkli bir atleti, eşofman altını ve orası burası sarkık bir üstü giydiğim zaman “birde çamaşır olsaydı ne kadar iyi olurdu” demişim. Oysa içimden söylediğime öylesine emindim ki! Biraz sonra onu da bulup getirmişti. Bu yaşa kadar asla renkli çamaşır giymeyen ben, annemin yanında bile çıplak durmamış ben…

Çekinerek yanıma geldi ve kelepçeyi uzattı. Teşekkür ederek uzatıyorum kolumu yatağa tekrar bağlasın diye. Ama rahatlamamdan ama ısınmamdan ama kendimi daha iyi hissetmemeden olacak içim geçmiş. Kendime geldiğim zaman odaya dolan ay ışığında her şey daha bir olmazlığa büründü. Bunca şeyi yaşamak için ne yapmıştım? Her şey bir yanaydı da; onca kadının erkeğine beni istemesi ve birkaç gün kullandıktan sonra ortadan kaldırması için nasıl bir suç işlemiş olmalıydım? Kaç erkeğin oramı buramı seyrederek tartışması için yapılmaması gereken neyi yapmıştım? Ve en önemlisi ne zaman ve nasıl buradan kurtulacaktım? Sandalyede uyumaya çalışan asker benim için bir şeyler yapan asker değildi. Bu askeri daha önce görmüş müydüm?

Yeniden içim geçmiş. Odaya baktığım zaman askerimi görünce sevindim. Ne olursa olsun tanıdık bir yüzdü o benim için. Gerçi ne adını biliyordum, ne nereli olduğunu, ne de sivil hayatta ne iş yaptığını ama sessizce anlaşmayı başarmıştık ya bu yeter de artardı benim için.

Sıkışmış, açıkmış ve susamıştım. Tuvalete gitmek istediğimi söylediğim zaman hiç itiraz etmedi. Odadan çıktığımızda uzun bir hastane koridorundaydık. Peşi sıra yürüyorum. İç içe iki odası olan bir yere geldiğimiz zaman yan taraftaki raftan büyükçe bir havlu uzattı bana. Anlamıştım! Ne olursa olsun yıkanmak iyi gelecekti bana. Kapıyı kapayıp beni yalnız bıraktı. Kapının arkasındaki sürgüye uzandım ama ona güvensizlik olacağını düşünerek vazgeçtim. Önce rahatladım. Alçıyı ve başımın yaralı kısmını koruyarak yıkandım. Üzerimden akan suda erkeklere ait ne çok göz kiri vardı! Ne kadar zaman durdum duşta? Havluya sarınmış kurulanmaktaydım kapı çalındı. Kapının arkasına saklanıp açtığım zaman o koca eller çamaşır ve eşofman takımı uzattı bana. Aynada gördüğüm beni ise tanıyamayacaktım az daha. Saçımın ön kısmı yerinde koca bir yara, omzumda bir alçı ve yüzümde boydan boya bir çizik vardı. Ya yüzüm hep böyle kalırsa?

Dışarı çıkınca su ve çay istediğimi söyledim. Hiç cevap vermeden odamı gösterdi. Benle gelmedi bile. Su ve çay ile geldiğinde konuşmaya karalıydım ama çenem öyle acıyor ki. Bir iki sordum ama cevap verme yerine dışarı çıktı. Koridorda sesler olmaya başlayınca hızlıca kolumu somyaya kelepçeleyip tepsiyi yok etti.

Bana onca iyiliği yapan asker susma rekoru kırmak üzere. Ben de sustum sonunda. Hem banyo öyle iyi geldi ki. İçim geçmek üzereyken hemşire geldi ve bir iğne yaparken üzerimdekileri sordu. Önüme baktım. Döndü ve askere ağza alınmayacak bir sürü laf söyledi. Sahi bir asker bir hastanede bunca kıyafeti nasıl bulmuştu? Hemşirenin ardından teşekkür ederken başının belaya sokmasından korktuğumu söyledim. “Bugün, teskere alıp sivil olacağım” dedi. “Kıyafetler” dediğim zaman “hastanede bir arkadaşının çalıştığını” söyleyip sustu.

Kapıyı açıp dışarıya baktı. Sonra yanıma geldi ve “benim için burada adil bir yargılanma olmayacağını hem halkın hem de yetkili mercilerin yanlı olduğunu o yüzdende bu hastaneden ve bu yerleşim yerinden bir an önce gitmem gerektiğini yoksa hiç iyi şeyler olmayacağını” söyledi. Korkmuştum ama ne yapabilirdim ki? “Öğleye doğru tezkere alacağını, hastanedeki arkadaşının arabası ile kelepçe anahtarının kendinde olacağını söyleyip eğer istersem beni buradan götürebileceğini” belirtti.

Şimdi daha da korkmaktaydım. Tamam, iyiliği olmuştu bana ama adını bile bilmediğim birine ne kadar güvenebilirdim ki. Son güvendiğim insan beni linç etmek üzereyken karısı sayesinde elinden kurtulmuştum… Öyle uzun düşünmeye ise zaman yoktu. Göreve başladığım günden birkaç gün sonra babam iş yerime gelip, buranın asla bana göre olmadığını, gitmemiz gerektiğini söylediği zaman bir şeyleri fark etmiş olabileceğini neden önemsememiştim ki!

Şimdi düşünüyorum da onlarda kaldığım ya da birlikte göreve çıktığımız zamanlar nedense benden hep birkaç adımdan daha uzak olmaya dikkat ederdi. Arabada bile asla yan yana oturmazdık. Ne zaman onlara gitsem ertesi gün eşinin bir yerleri ya yaralı olurdu ya da mor. Birde ara sıra bir minibüs erkek toplanıp bir yerlere giderlerdi. Kadınları olmadan! Duyar ama inanmazdım. Oraya kadınlar getirtip oynattıktan sonra… Öylesi akşamlar evlerinde kalırdım. Bazen sabaha karşı bazen de öğleye doğru gelirdi eve. Aslında eve gelirdi değil de; iki kişi salonun ortasına uzatıverirdi. Alkol ve anlamlandıramadığım iğrenç bir koku olurdu üzerinde. Birkaç gün işe gelmediği halde müdür bile sormazdı ‘neden gelmedi’ diye.

Gözlerimi açamıyorum. Banyo, çay, su, yemek ve kıyafetlerin rahatlığı ile içim tekrar geçmiş. Neyi neyle tamamlamam gerektiğini bile bilmiyorum. Konuşmalara gözümü açtığım zaman o yok odamda. Birçok kişi birçok anlamsız sorular sormaktalar gene. Ne cevap vermem gerektiğini bile bilmiyorum. Sorguya almaları gerektiğini söylediler ama nasılsa doktor izin vermedi. Hiç değilse bir gece daha kalmalı yoksa sorguya dayanamaz dediği zaman bunları hak edecek ne yapmış olmalıydım? Hangi büyük suçum sorgulanacaktı? Ve neyin tutuklusu olarak kalmaktaydım bu yatakta?

Sonra başka bir askerle baş başa kaldığım zaman tuvalete gitmek istediğimi söyledim ama kabul etmedi. Ne yani şimdi yatağa mı yapacaktım! Zorda olsa ikna ettim askeri ama yanılmışım. Kelepçeyi açacağına gidip bir ördek buldu geldi ve arkasını döndü. Şırıltılı iğrenç bir ses ile rahatladığım zaman o şeyi aldı ve çıktı. Hiç kimseden olmasa bile kendimden utanmaktayım şu an.

Ne olursa olsun eğer gelmeyi başarırsa onunla buradan gideceğim. Gün bitip ortalık sessizliğe teslim olduğu zaman asker de uyuklamaya başladı. Her zaman bu kadar sık mı tuvalete çıkarım acaba? Yoksa serum yüzünden mi? Ne kadar utansam da sonunda söyledim. Patlayacak gibiyim. Dışarı çıktı ama bir türlü gelmiyor. Dayanma sınırlarımın sonundaydım ki kapıdan o girdi. Kelepçeyi çözdü ve bir hırka verdi. Koridor boyunca yürümekteyiz şimdi. Ne çiş kaldı ne açlık. Müthiş bir heyecan ve korku birbirine karışmış bir vaziyette birkaç adım arkasında yürümekteyim. Ne zamandır almadığım temiz havayı içime çektiğim an bir müddet öylesine durdum. “Durmak yok!” deyince takip etmeye devam ettim. Kapısını açtığı arabanın arka koltuğuna yatırdı beni ve üzerimi örttü. Motor sesini duymaktayım ama nerede olduğumuzun ve ne tarafa gittiğimizi bilmiyorum. Gene sıkıştım ama şu an bu söylenebilecek en son şey. Bunalmaya başladığınca battaniyenin açık bulduğum yerinden nefes alacaktım ki gördüklerime inanamadım!

Şoför koltuğunda omzumu ve kafamı kıran, belki de karısını bile öldüren insan denemeyecek o şey oturuyor. Yanında benim asker! Baktım kapı kilitli değil ama son sürat yol almaktayız. Onunla bilmediğim bir yere gidip olmayacak şeyler yaşayacağıma aklıma gelen tek şeyi yapmaya karar verdim. Ancak bunu çok iyi bir şekilde yapmalıyım ki uzanıp beni yakalayamasın. Battaniyenin altında bir kedi gibi sırtımı kamburlaştırıp kapıya iyice sokuldum. Uzanıp kolu olabildiğince sessiz ve yavaş açmamla birlikte hızla kendimi yola doğru attığım zaman yuvarlanmaya başladım. Kırık olan omzumun ağrısı arttığı gibi bu sefer elimde garip bir şekilde acıyor.

Daha fazla gözlerimi yummanın anlamı olmadığına göre gözlerimi açtım ki ne göreyim… Yerdeyim! Yataktan düşmüş ve üşümüşüm. Elim, ters şekilde vücudumun altında kalmış. Başım divanın köşesine çarpmış. Nasıl sıkışmışım anlatamam… Rahatlayıp odama dönünce bir müddet yatağımda öylece oturdum ve bir karar verdim. Ne olursa olsun babamın bir bildiği vardır diyerek yarın sabah istifa edip memleketime döneceğim... 29.10.13

 

 

 

 

 

 

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.





Kısa Öykü Yarışması İkincisi

Mustafa DOĞAN

GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR


Sana Anadolu’nun yaşanmış olan bir hikayesini anlatacağım!..

Pontus’un yiğitliğinden, Bizans’ın derebeyliğinden tutun da, Osmanlı’nın hüküm sürdüğü asırlarda Anadolu bize yurt olalı on binlerce yıldır beşiğini ürgeledi Yeşilırmağın. Ve Yeşilırmak öyle anaların yaşadığı Anadolu insanlarını yedirip içirmeye devam ediyor. Anadolu’dur bu, gah kimini duvara bindirip yürütür, gah Ferhat’ın eline balyoz tutuşturur, gah Şirin’in bağrına ataş, gah Yunus’un yüreğine taş tutuşturur.

Anadolu’nun tam orta yerinde küçücük bir şehir vardır Amasya diyerek çağırdığımız içinden tarih fırlayan ulu bir tablo gibi sere serpe yatar durur, ve o vadinin ortasından yeşilce bir ırmak edalı bir gelin gibi Anadolu sevdası ile sessiz sedasız süzülüp gider, ama siz hep o suyun arkasından bakıp kalırsınız o ince sızıyı bağrınıza gömüp…

…………………

Ben 1970’li yıllarda Amasya Belediyesi’nde çalışan emektar bir dozer operatörü idim. Amirim olan makine ikmal ve fen işleri müdürlerimin direktifleri ile dozerimle inşaat, yol, park, bahçe gibi çeşitli alanlarda kente hizmet götürürdük. Bir gün fen işleri müdürümüz beni yanına çağırarak:

“Hüseyin ustam, şehrin Tokat girişinde bulunan Memü Dede Mezarlığı’nın kenarından bir yol genişletme çalışması yapacağız. Takriben 200 mezarı oradan itina ile ve sahiplerinin rızasıyla kaldırıp hiç incitmeden, hırpalamadan diğer mezarlığa taşıyacağız. Bu durumda senin o civarda bir aya yakın çalışman gerekecek. Bu nedenle dozerine sağlam bir bakım ve yağlama yıkama yaptıracaksın. Aman seni göreyim bu önemli görevde millete mahcup olmayalım.”diye sıkı sıkıya tembihleyince, ben de gerekeni yapacağımı ve müdürümün müsterih olmasını söyledim.

Birkaç gün sonra Belediye ile Karayolları Bölge Müdürlüğü arasında geliş gidişler, yazışmalar, görüşmeler, Ankara’dan gelen talimatlar sürüp giderken şehrin hoparlöründen peş peşe anonslar ilan edilmeye başlandı.

“Sayın kent sakinleri! Tokat İlinden Amasya’ya devam eden kara yolunun yetersizliği nedeniyle şehrimizin girişinde ikamet eden Memü Dede Mezarlığı’na tesadüf eden mezarların yerinden kaldırılıp diğer mezarlığa nakletmek kararı alınmıştır. Hiç kimsenin ölüsünü mezarını bozmadan, hiçbir şekilde vicdanları rahatsız etmeden, kendi arzu ve istediğiniz yere, ve hiç masraf etmeden kendi toprağıyla bütünce kaldırılıp İslami esaslara göre defnedeceğiz. Sizlerin sadece sahibi olduğunuz mezarı işaret etmeniz yeterli olacaktır. Belediyemizin ve encümen kararı olan bu elzem görevde bizlere yardımcı olmanız belediyemiz adına rica olunur…”

Kent önce bir sallandı, hareketler hızlandı, mezarlık doldu boşaldı, mezar sahiplerinin heyetlerle görüşmeleri günlerce sürdü. Ağlamalar, sızlamalar, itirazlar, itiraflar derken nice sonra manevi duygular yumuşadı, “ferman üsluba vacip olunca düstur aslına döndü” yıkımlarda sıra her mezara geldiğinde diller yare çözüldü, zamanı öksüren baharın köşküne ateş düştü, diller yanıp tutuştu. Dozeri her sürüp kepçeyi taktığımda, kemik yığınları ve kuru kafalar ortaya çıktığında nice analar yavrusuna, nice yavrular anasına ve nice sahipsiz garipler yakın akrabalarının önünde birer kemik çuvalı olarak diğer mezarlığa taşındı ve göç eyledi…

Mekan perdeleri tekrar aralandı ve nerden nasıl geleceği bilinmeyen ana baba günü dediğimiz mahşer fırtınası yüzlerce defa koptu koptu… Her mezara kepçeyi takıp kaldırdığımda içime hep derin bir gariplik çöktü günlerce. Mezarı başında bekleyen meraklı kalabalığın bana nefret ederek katı gözler ile bakarak izlediklerini gördüm.

Belediyemiz mezarları itina ile diğer mezarlıklara taşıyıp yerleştirirken aynı anonslar günlerce devam etti, kurbanlar kesildi, kuran ve yasin okundu, hem ölülerin hem sağların bu mahşer meydanında mutlu bir mahsuniyet günlerce esip geçti…

Derken iki yüze yakın mezarın yeri ve sahipleri tespit edildi. Cenazeler teker teker taşınıp yeni mezarlığa defnedildi ama kenarda, köşede üzerinde isimsiz bir taş bulunan garip ve yıkık dökük mezarın sahibi asla ortaya çıkmadı ve günlerce sahibini bekledi durdu. Sadece basit bir kaya parçasından oluşan mezar taşına dolunayın ışınları geceler boyu çakılıp kaldı. Yeşilce ırmak başını taştan taşa çalarak kan renginde aktı aktı. O taşın üzerinde baykuş sürüleri tüneyip sabahlara kadar fırgat türküleri söyleyip durdu ve Gedikli Tepesi’nde çakal ulumaları geceleri yırtıp deldi geçti.

Yol inşaatı hızla ilerliyor, ekipmanlar ve iş makineleri son kalan sahipsiz o mezara doğru yaklaşırken anonslar sıklaştırıldı. Ekip iki gün daha bekledikten sonra heyet başkanı bana hitaben:

“Mezarı diğerleri gibi sökelim, özel bir yere nakledelim, sahibi geldiğinde açıklamasını bizzat yaparız, siz yıkıma başlayın” diyerek bana devam emri verdi.

Hemen işe koyulup dozerin kepçesini yavaşça kaldırıp mezarın köşesine değdirmemle mezar tuz buz darmadağın oldu, içinden bembeyaz kefenler içinde bir ceset olduğu gibi fırlayıp yuvarlanarak kepçenin ortasına öylece uçtu. Bu uçma sırasında kefen yırtıldı ve bir erkek cesedinin yüzü ve kolları ortaya çıktığını görünce gözlerim dehşetle açıldı. Ben ve etrafımdaki meraklı insanlar, o bölgede onlarca çalışan personeller olduğumuz yerde donup kaldık ve kazmayı küreği bırakıp bulunduğu yerden kaçarak uzaklaştılar.

Çünkü yırtılan kefenin arasından yere yuvarlanan bir erkek cesedi adeta canlı gibiydi. Gözleri cam gibi bizlere bakıyordu. Kefeni bembeyaz, saçları tertemiz, yüzü normal insan renginde kanlı canlı, diri ve pırıl pırıldı. Sağ eli kalbinin üstünde, sol eli ensesinde öylece duruyordu. Bu korku ve dehşet manzarası herkesi etkilemişti.

Ortalık önce sus pus oldu, kimi insanlar dehşet içinde oradan uzaklaştı, kimi öylece çakılıp kaldı. Ben de kepçemin üzerinde sereserpe yatan o ceset ile baş başa kalınca ürpertim daha arttı. Dehşetler içinde dualar okuyarak kepçeyi öylece bırakıp uzaklara kaçtım.

Çok eski olduğu belli olan bu garip mezardan kucağımıza düşen erkek cesedi 40-50 yaşlarındaydı ve bu kişinin bu şekilde hiç bozulmadan berrak, diri ve sapasağlam kalabilmesi fizik kanunlarınca mümkün olasılığını kimi insanlar “şehit, evliya, ermiş” gibi kimileri “fizik olayıdır” diye yorumlarken saatler sonra ölünün üzeri örtüldü, insanlar uzaklaştırıldı derken kalabalığın ortasından fırlayan yaşlıca bir adam cesaretle ölünün yüzünü açıp inceledi ve haykırdı:

“Ben bu meftayı tanıyorum.”

Heyet başkanı “Madem tanıyorsun kim bu adam, neyin nesi, şehit, ermiş, evliya falan birimidir. Sen kimsin arkadaş, tanıyor isen bize yardımcı ol, kimdir bu adam?” Yaşlı adam heyet başkanının kulağına eğilerek:

“Bu adam sağlığında sarhoşun, ayyaşın, şarapçının biriydi. Her gün içip içip gezer sokaklarda yatan ipsiz sapsız adama yörede ‘şarapçı Duvales’ derlerdi. Yaşadığı yıllarda bir derbeder olarak şu tepelerde tenekeli mahallede otururdu. Bildiğimin hepsi bu kadar…”

Belediye zabıtaları derhal görevlendirilip o tepenin etrafında ne kadar tenekeli ev varsa teker teker arandı tarandı, sonunda Şarapçı Duvales’i tanıyan 80 küsür yaşlarında, yaşlı, çökmüş kimsesiz bir kadını incitmeden, yormadan kaptıkları gibi kepçenin üzerindeki beyaz kefenli adamın başına getirip sordular:

“Ana, sen bu ehli kubur meftayı hiç tanırmıydın?”

Yaşlı kadın, dehşetine kapıldığımız pırıl pırıl çehreli adamı uzun uzun inceledi küçücük gözlerinde birkaç damla süzüldü, ağlamaya bile dermanı yoktu. O adamı öptü öptü, gözlerini eliyle kapattı ve daha sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Yaşlı kadını teselli etmeye çalışan insanlar aynı soruyu tekrar sordular. O da “Bizimki, bizim herif, o benim deli yüreğim, öleli otuz sene kadar oldu.” Deyince soru yağmurları devam etti.

“Biz burada iki yüze yakın mezar kaldırdık. Böyle ilginç, böyle diri ve nuranı çehreli bir başka cenaze görmedik. Gömdüklerimizin hepsi çürük bir kemik yığını şeklindeyken bu zatı farklı kılan sebep nedir? Eşiniz bir şehit, bir ermiş ve bir özel vasıf sahibi falan mıydı? Hadi anlat bize bu adamdaki sır ne olabilir.” Deyince yaşlı kadın derince bir ah çekip soluklandı:

“Kimin ne olduğunu nereden biliriz? Uluhiyet makamına kimin aklı erebilir? Sırlar sırları örter.” Diyerek oradan uzaklaştı.

Gereken izin alındıktan sonra, adamın başında kuran ve dualar okundu. Belediye başkanı olay mıntıkasında şöyle emirler verdi:

“Bu mefta için bir aile mezarlığı hazırlayın, yaşlı kadına aynı mezarlıkta mezar tahsis edin. Fakir ise derhal maaş bağlayın, evi yok ise ev yapın ve barınıp rahat yaşaması için gereken her şeyi temin edin!”

Olay öylece kapandı, her şey normale dönüp unutuldu ama ben olayın etkisinden kurtulamadım. Bir zaman sonra elime küçük hediyeler alıp bir akşam üstü tenekeli evin kapısını çalıp içeri girdim. Yaşlı kadın biraz daha çökmüş, daha yorgundu. Kocasının mezarını açan kişi olduğumu, bu olayın beni çok etkilediğini uzun uzun anlattım ve ona rica ederek:

“Bana Şarapçı Duvales ve onun bilinmeyen sırlarını anlat. Sana söz veriyorum bu sırlar sadece benim ile sonsuzluğa gidecek.” Diye söz verdim. Yaşlı kadın yorgun gözleriyle uzun uzun baktı, çehremdeki dürüst duruşa inandıktan sonra anlatmaya başladı:

“Oğul ben yıllar önce… Genelevinde bir fahişe idim. Suçsuz ve günahsız nedenler ile bu kötü yolda bulmuştum kendimi, derken bu adamla tanıştım. Birbirimizi iyice tanıdıktan sonra bana evlenme teklifinde bulundu. Hem kendi durumumu hem de gayrimeşru bir küçük kızım olduğunu söyledim. Kabul etti ve her şeye rağmen hiç tereddüt etmeden beni o batakhaneden çıkarıp evinin kadını yaptı, nikah kıydı. Bana ve küçük kızıma çok itinalı eğitim verdirip okuma yazma öğretti. Kendisinin aslında bir öğretmen olduğunu daha sonra öğrenmiştim. Bana ve kızıma çok değer verdi, beni iyi bir ev kadını yaptı. İnsan içine katıp onur ve gururla gezmemi sağladı. Bana gerçek insan olmayı, hayayı, bilimi, insanlığı öğretip, hayat sırlarımı ne insanlığa ve tek çocuğuma hiç bildirmedi. Tüm insanlık arasında normal bir kadın gibi bana maneviyatımı sorgusuz geri verdi. Her gün içip gelse bile yuvasında tamamen mahzunlaşır, çocuğuma ve bana sevgi, saygı gösterir, olgun seviyeli bir kişiliğe bürünürdü. Ben bu insanla ömür boyu çok mutlu, gurur dolu bir hayat sürdüm. Hatta alkol nedeninin alkolizmden değil, bizimle bütünleşen hayat akışının nedenlerine dayanan ruh felsefesinin oluşumundan kaynaklandığını daha sonra hissettim.” Yaşlı kadın nemlenen gözlerini silerken devam etti:

“O küçücük çocuğumun geleceğini kabusa çevireceğimi düşünürken bizi insanlığa çağıran bu adama ömrümün sonuna kadar gizli gizli dualar ettim. Tanrı hangi yakarıyı geri çevirmiş ki diyerek ona gizli gizli öykündüm. Beni çocukluğumda okula gönderen babama “sen bu kız çocuğunu okula gönderip or….mu Yapacaksın diyen akrabalarım okula gitmeden kötü yola düşmeme sebep oldular. Ben bu sırrımı sadece sana verdim , sen de bu sırrı gizli tut” diye dalıp söylenirken, hemen karşımızdaki siyah beyaz televizyondaki haberlerde Şarapçı Duvales’in okutup topluma kattığı Gayrimeşru kızının hayat kadınlarını topluma kazandırma hakkındaki araştırma yaptığı tez ile nasıl ödül aldığını anlattığı konferansta gazetecilerin sorularına yanıtlıyordu.

Şarapçı Duvales’in kızı artık kendi dalında söz ve kürsü sahibi olan güçlü bir bilim insanı idi…

Zaman mevhumu ve iktibas adına dönen mucizeler hayat sayfalarına böyle not düşer ve biz buna yaşamak deriz.

 

 

 

 

 

 

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 



Kısa Öykü Yarışması Üçüncüsü

Hülya Senday ÖZDAMAR

O ÇILGIN GÜN DOĞUMU

Gün yaşama beş kala, o çılgın gün doğumu güne kucak açıyor, gerçeğin, gerçeğe, meydan okuduğu gibi, sevinç ve hüzün bir arada, yarınını kurma peşinde, geleceğine kapısını aralıyor.

Isparta’nın, Davras Dağının, etekleri, soluksuz uzun kış gecelerinin bahara adım attığı bir gün.

Gökyüzü alev, alev, gökyüzü alabildiğince sıcak ki o gün, doğa pür dikkat, ortalığı sevinç dalgaları örüyor. Her bir adım yeryüzüne yakınsak. Evren unutmuyor kendini. Sıcaklığın verdiği huzuru karanlığı yarıyor sevgi. Okun yayından fırladığı gibi, dağ, taş, dere, tepe onunla büyüyor.

Her şey olağan,

İlkokulu bitirmeyen ve okuma yazma bilmeyen Zühre, henüz 12 yaşındaydı, dört kişilik bir ailenin en büyük kızı, yeşeren umutları, sevgi pırıltıları sürekli onunla birlikteydi. Yeni açmakta olan kırmızı bir gülün ilk tomurcuğunun, verdiği yaşama sevincini taşıyordu usunda. Sürekli bir hayvan niyetine, tarlada çalışmış, meyve, sebze, toplamış, elleri nasırlaşmıştı. Siyah kıvırcık saçları, mavi gözleriyle, etrafında olup bitenleri merakla izleyerek, yanında 60 yaşında erkeği, Davut Ağa, eşliğinde, nikâhı kıyacak imamın evinin önündeydiler.

Günışığı alabildiğince özgür, özü, sözü bir günün yankısını parlatıyor. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilen, doğa hükümdar, insanlığa ve yarına yön veriyor.

İnsan durur mu hiç biteviye, kendi kendini yok etmekte kararlı, saldırgan ussuz bir ansıma, gölgesi bir esrik, sanki hiç bitmeyen bir yangı, doğayı benliklerinden uzaklaştıranlar ve bugünün çaresizliğine diz çöktürülenler kendi yargılarına hükümlü.

Zulmü yönetimlere başat kılınan yalan, dünün amansız gerçeği, ardı sıra gelen, bilinmezlikler kendi ökselerine, tutuklu bir yabancı.

Başlarını ölümün yastığına yaslayanlar, kefensiz bir günü, yaşamaya hazır. Bakılmasın bu kişiliklerin görkemli duruşlarına, yasalar koyuyorlar, çiğniyorlar.

Tükenişleri ise hiç bitmeyen bir tahterevalli, iniş çıkışlarıyla var oluyor.

Birbiriyle bütünleşmeksizin ve tanımaksızın, sürüp gidiyor bu kavga, evrenin sonsuzluğuna kadar uzayan bir bukağı.

Evet, imama yüklü bir para verilerek, Zühre ile Davut Ağanın, imam nikâhları kıyılmıştı sonunda. Zühre, imamın karşısında kendini bir suçlu gibi duyumsamıştı.

Hayallerinde bıraktığı, okuma tutkusu yoktu artık. Okuma yazmayı bilmeyişi, kişiliğinde derin acılar çekmesine neden olacağının bilincindeydi, nikâhı kıyılmadan bir hafta önce, ilkokuldaki bir öğretmenden kendisine ders vermesini istemişti. Hatta öğretmenle aralarında şöyle bir konuşma da geçmişti: “Nihal, öğretmenim okumayı öğrenmek istiyorum, bana yardımcı olur musunuz? Beni okutun, ne isterseniz yaparım, evinizin önünde, aşsız susuz yatıp kalkarım, yeter ki bana okumayı öğretin”. Nihal, öğretmen de, ona “ tabii ki, ne demek, okumayı ve yazmayı gayretimle öğrenmen bana onur verecektir, aşsız susuz hiç olur mu? Köyde yalnız yaşadığımı biliyorsun, bana yoldaş olursun” dedi. Zühre, ona “tabii öğretmenim, ben de size yün çorap, eldiven ve lif örerim, borcumu öderim” diye yanıt vermişti.

Aniden sobada çalı çırpının yanışına benzeyen bir biçimde, kendini imamın karşısında bulan Zühre, afallamıştı, yazıp okuma arzusu ruhunu kavurmasına rağmen, hevesi kursağında kalmıştı, imamın evinden çıkarken için, için, yüksek sesle ağlama ve böğürerek, bağırma istenci ruhunu bir ağ gibi sarmıştı. Davut Ağa, Zühre’nin, gelinliğinin üzerine cebinden çıkardığı beşi birliği taktı ve önünde ona bakarak şöyle dedi: “yürü hadi kadınım, yüz görümlüğün beşi bir yerde, bana böyle bakacaksın ki beni utandırmayasın sakın ha. Yoksa, yoksa…” Dik başlı Zühre, bu sözü işitir işitmez. “ Yoksa, yoksa, ne olur ha! Söyle de rahatlayayım!” dedi. Davut Ağanın, yüzü çok asılmış bir halde, “ya demek ha! Bana diklenirsin, kim olduğumu anlamadın sen, sana kim olduğumu en kısa zamanda ispat ederim, ben atanım, sen kadın başına bana böyle diklenirsen, beşi birliği üzerinden alıp, yerde ezerek senin üzerinden geçerim, sen bana, 30 bin paraya kız oğlan kız gelin geldin. Haberin var mı? Bunlardan? Sen benim, oyuncağımsın.” Daha da hiddetlenmiş bir biçimde, yüksek sesi ile bağıra çağıra “ister seni severim, ister sana posta koyarım, kime ne! Kim karışır bana!” dedi.

Bu sözleri işiten Zühre, kolunu onun kolundan hemen çekti. O da çok sinirlenmişti ve o ona. “senin yüzünden okumayı öğrenemeyeceğim, bunu biliyor musun sen? Hayallerimi sattım sana, zorla ve istemeyerek nikâhım kıyıldı. Ben çocuğum daha, baba evinde bezden oyuncaklarım vardı, onlarla oynayacaktım.” Der demez, Davut Ağa, eli havada yüzüne vurmaya hazır, “ Kendi bebeğini oynayacak yaştasın, otur, doğuracağın çocuğuna bak. Ben böyle sözümün kesilmesinden hiç hoşlanmam, ne bu böyle, ulu orta devamlı söz indirmeler, sen amma da dırdırcı bir kadınsın, 12-13 yaş, az, buz da, değil hani ha!” Diyerek sözünü tamamladı. Zühre, hemen, sözünü bitirmesini beklemeksizin; “senin bu sözlerin yüreğimi hınçla doldurdu, unutmuyorum bunları” dedi. Davut Ağa, onun başını iterek, kolundan sürüklercesine atına götürdü, onu atının arkasına atarak, imamın evinden uzaklaştılar.

Davut Ağa, atındayken, ona “akşama senin için bir eğlence tertipleyecektim, vaz geçtim. Sen inatçı birisin, dişime göre dişlisin, kadın kısmı hiç konuşmaz, atasına boyun eğer, boyun eğmezse de ona böyle boyun eğdirmeyi öğretirler. Cezanı çekeceksin ve neyin ne olduğunu öğreneceksin. Merak etme evde seni bekleyen iki tane kuman var. Onlar, senin geleceğini biliyorlar. Onlar da, senin gibi dik başlıydı. Başlarını kırıverdim. Şimdi, her ikisi de koyun oldu, hem seni tarla işinden aldım, hem de seni evimin kadını yaptım, daha ne istiyor sun?”

dedi. Zühre bu sözleri işitince, ata öyle hızlı vurdu ki at şahlanıp ayağa kalkarak, hızlı bir biçimde koşmaya başladı. Atın bu biçimde hızlı gitmesinden ürken Zühre, ona “iki kumam olduğu bana söylenmemişti, yoksa kadının olmak ne kelime, her şeye karşı çıkar, seni def etmenin yoluna bakardım, o zaman” dedi.

Davut Ağa, ona “hele bir in sen evde, akşama gerdekte görüşürüz” dedi. O sırada çiftliğini ona göstererek “bak, işte karşıdaki büyük evde yaşayacaksın” diyerek sevgi dolu bakışlarıyla konağına doğru baktı.

Çiftliğe geldiler, Zühre, evin kenarındaki ambarın önünde attan indi. Davut Ağa, “akşama gerdeğe hazır ol, dilin bu kadar uzunsa senin, acaba dişimin kovuğuna eğlencem olacak mısın? Hele bir tadına bakalım, tarlaya gidiyorum, iş sahibi işinin başında olmalı” diyerek yanından ayrıldı.

Çeyizi önceden gitmişti, yerleştirmesi kalmıştı sadece. Zühre, içinden “şimdi, öğle vakti, çeyizimi yerleştiririm, sonra da akşam ağanın gönlünü eğlerim” diyerek geçirirken, birbirinden güzel iki bayanın kendisine yaklaştığını gördü, büyük olan kadın daha 22 yaşında, ismi Feride, ondan bir küçük olan kadın 20 yaşında, ismi, Halime’ydi. Tanıştılar, iki kadın onu evine götürdü, çeyizini yerleştirmeye yardım etti, Davut Ağanın, gelmesine daha bir saat vardı. Çay demleyip sohbet ettiler. Feride, söze başladı. Ona “senin gibi bir çocuk gelinin geleceğini beklemiyorduk, sen çocuksun, bebeklerinle oynama zamanın, bir evi döndürmen için çok erken bir yaş” dedi ve Halime, ama “ağa doğru düşünmüş” diyerek söze girdi ve ekledi: “her ikimizin de çocuğu olmadı daha, buncağızı alarak, çocuk sahibi olmak istedi” dedi, üçü de gülüştü.

Zühre, onların söylediklerini can kulağıyla dinliyordu. Arada, sırada, gülüyor, kahkaha atıyordu. O da onlara, öyküsünü anlattı. Konuşmasını şu biçimde sürdürdü: “annemi iki yıl önce vebadan kaybettim, çok fakirdik, babam rençperlik yapıyordu. Ben de hem benden üç yaş küçük erkek kardeşime bakıyor, hem de tarlalarda yapabildiğim ölçülerde meyve, sebze, toplayıp, çarşıda satıyordum. Bu yüzden, ilkokulu okuyamadım. Okuma ve yazma bilmiyorum. Yalnız önce ilkokulda, Nihal, öğretmenle konuştum, ona okuma tutkumun hiç bitmediğini ve günden güne, giderek arttığını söyledim.

Sonra da, Nihal, öğretmen, babama “Zühre, akıllı bir çocuk, okula gelsin, ona, okuma ve yazma öğreteyim, gönderin onu okula. Bir okul yüzü görsün” demiş olmasına rağmen, babam beni okula göndermedi ve beni, Davut Ağaya, sattı. Okumak aç hayallerimin doruk noktasıydı, bedenimdi satılan, oysa ekmeğim, suyumdu hayallerim, inançlarım ve benliğim, bu hayalimi gerçekleştirseydim, büyük umutlarıma ulaşmam kolaylaşacaktı ama şimdi yaşamım bomboş, hayallerim düşsel yalnızlığıma karıştı” dedi.

Her iki kadın da, onu bağırlarına çekip, sakinleştirmeye çalıştı. Her ne hikmetse, her ikisinin de, yüzü gülüyordu. Feride ve Halime, hemen hep bir ağızdan “biz okumayı söktük, biliyoruz, ikimiz de ilkokul mezunuyuz. Sen bu kadar canı gönülden okumayı öğrenmek ve hayallerine ulaşmak istiyorsan, sana bu konuda biz yardımcı olmak isteriz” dediler, “hadi bakalım söyle ne bakalım hayalin?” diyerek açıklamasını istediler.

Zühre’nin, gözleri buğulanmıştı, boğazı hıçkırıklara gebeyken, Feride, ona doğru “bak, bugün kutlu günün, evlisin. Okuma öğreneceksin, bizler varız ve devamlı yanında olacağız, kalbini rahat tut” diyerek neşelendirmek istedi. Halime, ona “hadi bakalım Zühre, kalk, ağan gelecek, banyonu yap. Bu gece gerdek gecen, zifaf odanı hazırladık. Banyo alman yeter sadece” dedi. Zühre’de, tüm duygusal düşüncesinde yatan içtenliğiyle bakarak, onlara şöyle dedi: “hayallerimi gerçekleştirdiğim anda düşümün ne olduğunu öğreneceksiniz.” Demekle yetindi.

Yaşanmışlıklar sorgulanır, akla karanın karışımı olan o yaşanmışlıklar. Belleklerde izi kalan geriye her biri tatlı ve acı anılardır. Sanrılaştırmaksızın, iç sızıyı hissettirmeksizin saklı kalır hepsi yaşamın gölgesinde.

Bir kâğıda düşen parmak imgeleştirir izlekleri teker, teker, güneşin son söylevinde söylenildiği gibi, parlak, göz alıcı bir ışık demetidir sanki yolu barışın yoluna, sevginin yoluna adanan, yolculuklar örneği. İmgeler dillenir, aralarında. Çalınmayan mutluluk, buruşturulup atılmayan aşk ve hakkı yenilmeyen dostluk, yer edinsin diye yeryüzünde.

Davut Ağa, gelmiş, banyosunu yapmıştı. Akşam sofrası kurulmuştu, sofrada yok yoktu, tek eksiği kuş sütünün olmamasıydı. Zühre mis gibi amber kokusunu sürmüş, ağanın yanındaki koltukta oturuyordu, Feride ve Halime yeni gelinin ilk günü diye onlara hizmet ediyorlardı. Davut Ağa, Zühre’nin, kulağına eğildi ve ona “akıllandın mı kadınım! Sana vereceğim ziyafeti kendimiz yiyoruz, bu sana yapılmış bir hakarettir, nasıl olsa sen anlarsın veya anlamazsın, orasını bilmem, zifaf gecesini düğün çengisiyle kutlamak varken, işte böyle tek başına bırakırlar, adamı” dedi. Zühre, onun bu dediklerini, duymazlıktan geldi, nasıl olsa, geleceği onundu ve o hayallerini adamıştı kendini. Yenildi, içildi, sofra toplandı. Sıra en büyük adıma gelmişti; “zifaf gecesi”

Önce Zühre, zifaf odasına girdi, sonra da, Davut Ağa, duru amber kokulu, mis gibi gecelikler ve pijamalar çıkarıldı, her şey mabetlerin içinde yatanların duruşu kadar saf ve temizdi. Zühre’nin, bedeni yatakta iki büklümdü ve bir sağa bir sola kıvranıyordu. Bedeni çatlayıp yerin altına girmişti sanki. Her salise, başı kıvranmaları artmıştı. Sağ elini karyolanın sol başına koymuştu. Damardan çatlayan kan, oluktan akarcasına yatağı kirletmişti. Ve gövdesi can çekişip, olduğu yerde kalmıştı. Davut Ağa, üstünden inleye, inleye, kalktı ve Zühre’nin, cansız bedenine baka kaldı.

O, her iki kadına hayalinin ne olduğunu açıklamaksızın, yarınına, “pupa yelken fora” demeyi bırakarak, saf bir dünyaya gitmişti. Davut Ağanın, ona söylediği şu son sözler, mezar taşına yazılmıştı:

Yitik topraklara ekilmiştir. Sevgiler…

 

 






 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 

 

Serbest Vezin Şiir Yarışması Birincisi

Nihat MALKOÇ

KADIN OKURSA...


 

                  (Kadınlarınızı okutunuz, kadınları okumayan millet yükselemez)

                                                                           (Hacı Bektaş-ı Veli)

kadın okursa…

yüzü güler mahzun dünyanın

paslı kılıçlar çıkmaz köhne kınından

kadın okursa…

hokkaya banan divitin…

…mürekkebinden gül rayihaları yayılır

kadın okursa…

tarihe gömülür şiddet ve nefret

…ağlamaz analar sulusepken

kadın okursa…

güzelleşir barut fıçısı dünya

sefalet çıkar kader olmaktan

kadın okursa…

yediveren umut çiçekleri açar…

…aşkla sulanmış gönül bahçelerinde

kadın okursa…

dünyanın iffeti kurtulur

…aydınlanır cümle karanlıklar

kadın okursa…

kederli dün, mahzun bugün ve belirsiz yarınlar…

…ak bir sayfaya dönüşür gönül kitabında

kadın okursa…

üşümez yüreğimizin tenhaları

güneş eritir ruhumuzun sarkıt ve dikitlerini

kadın okursa…

sen ben kavgası nihayet bulur ebediyen

dünya yeniden kurulur umutla

kadın okursa…

aşılmaz dağlar aşılır iradenin gücüyle

güle oynaya geçilir dar geçitlerden

kadın okursa…

yoksullar varsıl olur…

…nokta konur sefaletin kirli tarihine

kadın okursa…

kölelik ve cariyelik silinir lügatlerden

selamet bulur (kar)arsız dünya

kadın okursa…

leyla kokan kızgın çöller vahaya…

…her damla bir ummana dönüşür

kadın okursa…

zalimlerin tahtları yıkılır başlarına

taçları kementleri olur darağacında

kadın okursa…

küller güle dönüşür…

…nemrutların öfke ve nefret ateşinde

kadın okursa…

barış güvercinleri uçar…

…masmavi gönül göklerinde

kadın okursa…

hacı bektaş veliler, pir sultan abdallar

huzurla uyur sonsuzluk uykularını

kadın okursa…

peşin ödenir alınların terinin karşılığı

açılır pervasızca sıkılan yumruklar

kadın okursa…

katiller kahraman yapılmaz ülkemde

nefret biriktirilmez idraklerin zulasında

kadın okursa…

bu bilgi ve iletişim asrında…

…altın çağını yaşamaz kör cehalet

kadın olursa…

ayakları daha emin basar toprağa

diner çığlıklar, zulüm çekilir kabuğuna

kadın okursa…

kardelenler boy verir zemherilerde

madımaklar özgürce açar dağlarda

kadın okursa…

coştukça koşarız uygun adım…

…aydınlıklara, ileriye, hep daha ileriye…

 

 

 

 

 

 

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 




Serbest Vezin Şiir Yarışması İkincisi

Ömriye KARATAŞ

MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ

 

 

çoğalıyor kadınlar

tarlaların fabrikaların ve silahların gölgesinde

savruluyor saçları rüzgarda

yıkıyorlar ağıtlarını deliren bir ırmakta

ışıksız evlerde mersiyelerle selam duruyorlar kafilelere

aynalarda suskun bir çığlık oluyorlar

düşüyor çelenkleri şehsuvar karanlıkların sularına

yaslı bir gelin oluyor kadınlar guruba karşı


çoğalıyor kadınlar mistik yalnızlık portreleriyle

vakur bakışlar ikliminde

hüzün ile karşılıyorlar lalezarda baharları

bekliyorlar kaderlerini pusu kurulmuş sokaklarda

göçmen kuşların kanatlarına bahtsız matem oluyorlar


çoğalıyor kadınlar gizli bir elemle bülbül şakığında

çiçek kokan ırmaklarda kederi başından aşkın dem oluyorlar

yorgun güzellikleriyle

titreyen karanlıklarda

hüzünden kıvrımları düşüyor gazete haberlerine

dokunuyor kadınlar kardelenlere

acılar ekliyorlar hayata

mavi serinliklerde


geceye inen güz yağmuru oluyor kadınlar

çocuk gülüşleri birikmiş sevecenliklerinde

başak tarlalarında anaç rüyalar ile

başları düşüyor çiçekli bir yalnızlığa


yalnız rıhtım oluyor

kadınlar

sonra uğurlaması yarım bir gemi

taşıyorlar içinde kederli yaşamın ağırlığını


ana kucağı kadar sıcak içlenişlerle

mağrur duruyor kadınlar hazanda

yenilgiler

yitirişler

ardından söylüyorlar

kırık dökük ta içlerinden gelen şarkıları

karanlıklarda dünyaya özgürlüğe susamış gül goncası kadınlar

aydınlatıyor çehreleri yıldız tozları ile odlu bir ülkeyi şafaklarda

dehlizlerden geciken sözcülerle okunuyor adları

mistik bir dize oluyor kadınlar

hazanda

hüzünle eğiliyorlar toprağa

 

 

 

 

 

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 




Serbest Vezin Şiir Yarışması Üçüncüsü

Hatice ALTUNAY

KADIN OKURSA

 

 

Okursa bir kadın aydındır ocaklar

Dokur okuduğu kilimi çocuk özünden

Dokunur yeniden, yenilikten eller

Kadın okursa, uygar bakar gözünden

Oyuncağı olmaz başını küçükken ezecek

İmam nikahıyla çocuk alacak gerçeğin.


Okursa bir kadın huzur vardır çevrede

Ağzına almaz ağdalı çirkin sözler

Sokağının bilgi danışılan emsalsiz yüzü

Mutluluk kanatlarını açar evinde

Oğlunu diktatör, kızını köle yapmaz

Namus davasında erkeğin elinin kiri

Deyip de alçaltmaz yüce onurunu.


Kızını okutmayan cehaletin babası

Kendi yüreğine saplar keskin kılıcı.

Bilgi tomurcuğu açınca her yerde

Okumuş kadının yüzü uygar gülüdür.

Okursa bir kadın, susuz çöl çimendir.

Dokunduğu her dal, her filiz ormandır

Ektiği ekin dolgulu olgun başaktır.

Okursa bir kadın : Işık seli kuşaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 




Serbest Vezin Şiir Yarışması Mansiyon

Sabri ÇAKIR

KIZLARIMIZI OKUTALIM

 

 

Fabrikada tarlada evde çarşıda

Kadınla erkek sürekli yan yanadır

Halayda el ele

Semahta can canadır

Öyleyse bu iki farklı cinsiyet

Hayatın tüm alanlarını da

Ekmek bölüşür gibi eşit paylaşmalı

Birlikte gülüp ağlaşmalıdır

Biri öğrenirken

Cahil kalmamalıdır diğeri

Yalnızca mal üretirken değil

Çocuk yetiştirirken de gerekir bilgi

Oğlunu okula gönderirken

Kızını eve hapsetmişse bir baba

Cinayet kadar ağır bir suç işlemiştir

Çünkü onun ezilmesini istemiştir

Töre maskesine sığınıp

Hanıma geline köle gibi davranan

Ve onlara kıyabilen garip yaratıkları

Betimleyemez hiçbir ozan

Kadınları eğitim gören uluslar

Kalkınmış uygar olmuşlar

İnsanca yaşamak bizim de hakkımız

Artık uyanmalı halkımız

Uyanmalı ki mutluluk

Avucumuzda büyüsün güvercin gibi

Maral gibi dizimizin dibine gelsin

Hanelerimiz barış güzellik dolsun

Kadınlar sahiplensin en az yarısını

Her meclisin her sınıfın

Haydi kitaplarla yollara ışık tutalım

Kızlarımızı okutalım

 

 

 

 

 

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 




Serbest Vezin Şiir Yarışması Mansiyon

Keziban ÇARBOĞA

YARINLARA İNANMAK

 

 

Yırtık bir bez bebektir mutluluk,

Rengi solmuş bir kurdela…

Sek sek oynamak

Şarkılarla okul yolunda.


Bilmezler,

Kız çocuğunun gözünden düşen her damla,

Kanar uğrun uğrun,

Hazan vurur gelincik tarlalarına.


Kayıp bir silgiyi bulmaktır mutluluk,

Güzel yazan bir kalem, ufalsa da…

Hayata cümle düşmek

Umutlarla kara tahtada.


Bilmezler,

Düşleri çalınmış kızlardan uçuşan her dua,

Üşür uğrun uğrun,

Ağu düşer billur pınarlara.


Solgun bir ışıkta kitap okumaktır mutluluk,

Her kitapta yeni bir macera.

Küçük dünyaları aşmak,

Heyecanla sayfalar boyunca.


Bilmezler,

Okul bahçelerinden eksilen her kahkaha,

Kanat çırpar uğrun uğrun,

Çocuk gelinlerin ardında.


Umuda örülmüş iki beliktir mutluluk,

Haşlanmış patates beslenme çantasında,

Hayallerin peşinde sıraya girmek,

Her sabah gülümseyerek, okulda.


Bilmezler,

Cehalet kıydıkça kız çocuklarına,

Karanlık yürür uğrun uğrun,

Her eşiğe, bahçeye, tarlaya…


Sıcacık bir karne gülüşüdür mutluluk,

Yarınlara inanmış bir kız çocuğunda.

 

 

 

 

 

 

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 

 

 


Hece Vezni Şiir Yarışması Birincisi

Sabri YÜCEL

KADIN AYDINLIĞI

 

 

Cehli yeryüzünden yok etmek için,

En önce kadını okutmak gerek;

Kara yazısını ak etmek için,

Özünü bilgiyle donatmak gerek...

PİR'in özlemidir, okusun kadın,

Usunu bilinçle dokusun kadın,

Düşleri ışıkla yıkasın kadın,

Canları bu düşle eğitmek gerek...


Kadın ana, kadın bacı,kadın eş,

Neden zindanlarda yaşar çilekeş,

Okusa her kadın olur bir güneş,

Kalpleri güneşle ısıtmak gerek...


Kadındır her evin temel direği,

Ocaklarda tüten onun yüreği,

Sevgidir, barıştır yolu, süreği,

Bu yolu, süreği berk tutmak gerek...


Kadın aydınlansa aydınlık saçar,

Bağında nur topu oğlan kız açar,

Aydın nesillerle ülkeler uçar,

Bu dersi dünyaya kavratmak gerek...


İnsanlık kadınla çıkacak düze,

"Cihanda, yurtta sulh" ne top ne füze,

Hünkâr'dan, Gazi'den hoş öğüt bize,

Övünçle âleme anlatmak gerek...


Uygarlık beşiği bu Anadolu,

"Bacıyân-ı Rum"un çok bunda rolü,

Aydın kadın çağdaşlığın sembolü,

Böyle çağdaş toplum yaratmak gerek...


Kadını yücelten toplum yücelir,

Bilimde, teknikte en önde gelir,

Kalkınır, gelişir, başı dik olur,

Menzile el ele bir gitmek gerek...


Durup baksak eski, yeni dünyaya,

Uzayda gezen kim, kim yerde yaya,

Her işte kadını katıp kavgaya,

Halkı erinç içre yaşatmak gerek...


KIZILOZAN, Pir sözüne uy da gel,

Ülküsünü evrenlere yay da gel,

Kadını çıkarsız sevip say da gel,

Bilip bu gerçeği öğretmek gerek...

 

 

 

 

 

 

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.





Hece Vezni Şiir Yarışması İkincisi

Telli GÖLPEK

OKUTMADILAR

 

 

Yazdığım şiirde hayat öyküm var,
Çektiğim çileler zordan daha zor.
Kız diye erkekle bir tutmadılar,
Okumak istedim okutmadılar.

Cahildim sandım ki bu alın yazım,
Yıllardır geçmeyen şu yürek sızım.
Özgürlük mutluluk en büyük arzum,
Okumak istedim okutmadılar.

Küçük yaşta evliliğe zorlandım,
Küçümsendim,kıskanıldım,horlandım,
Kimselere diyemedim arlandım,
Okumak istedim okutmadılar.

Acımadan beni benden aldılar,
Umudumu, hayalimi çaldılar,
Tek tesellim çocuklarım oldular,
Okumak istedim okutmadılar.

İsterim ki güzel bir düzen olsun
Ne ezilen olsun ne ezen olsun
Tüm kadınlar okuyup yazan olsun
Okumak istedim okutmadılar.

Kırçiçeği böyle solar giderim,
Bazende maziye dalar giderim,
İsyanla, nefret dolar giderim,
Okumak istedim okutmadılar.

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 




Hece Vezni Şiir Yarışması Üçüncüsü

Dr. Nedim UÇAR

OKUTALIM KADINLARI

 

 

Cehaleti yıkmak için,

Düşünelim yarınları.

Aydınlığa çıkmak için,

Okutalım kadınları.


Kadın evin direğidir,

Adaletin yüreğidir,

Çağdaşlığın gereğidir,

Okutalım kadınları.


Kadınlar anadır, yardır,

Mevsim içi ilkbahardır,

Yüreğinde sevgi vardır,

Okutalım kadınları.


Vali olsun, hekim olsun,

Savcı olsun, hakim olsun,

Sorunlara hâkim olsun,

Okutalım kadınları.


Eşit işe, eşit emek,

Helal kazanç, helal yemek,

Kızlar okumaz ne demek?

Okutalım kadınları.


Kadın doğuran anadır,

Dürüst olmaktan yanadır,

Gerçek muhabbet onadır,

Okutalım kadınları.


Vekil olsun, bakan olsun,

Kürsülere çıkan olsun,

Kalpten kalbe akan olsun,

Okutalım kadınları.


Ezmesin, hiç ezilmesin,

Hor görülüp üzülmesin,

Kurşunlara dizilmesin,

Okutalım kadınları.


Ey insanlar bunu bilin,

Sesi çıkar iki elin,

Nedir çocuk yaşta gelin?

Okutalım kadınları.


Haksızlığa karşı dursun,

Yolsuzluğa hesap sorsun,

Gönüllere köprü kursun,

Okutalım kadınları.


Ayırt etmeden kızları,

Onlar çağın yıldızları,

Kışa dönmesin, yazları,

Okutalım kadınları.


Şaşırmasın doğru yolu,

Kimsesizi sarsın kolu,

Her kadın bir Anadolu,

Okutalım kadınları.


Kendine güveni artsın,

İyiyi, kötüyü tartsın,

Geri düşünceyi yırtsın,

Okutalım kadınları.


Kitaplardan bilgi dersin,

Çocuklara fikir versin,

Zorluklara göğüs gersin,

Okutalım kadınları.


Hünkar’ın doğrudur sözü,

Kadın toplumun ak yüzü,

Gece olmasın gündüzü,

Okutalım kadınları.


Nedim der ki; kadın candır,

Yaşamak bir imtihandır,

Her şeyden önce insandır,

Okutalım kadınları.

 

 

 

 

 

 

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 




Hece Vezni Şiir Yarışması Mansiyon

Mazlum CİKANGİR

KADINLARI OKUTUNUZ

 

 

Huzur, birlik, dirlik için,

Kadınları okutunuz.

Canda güvenirlik için,

Kadınları okutunuz.


Bugün çocuk, yarın ana,

Temel odur, bil insana,

Selâm olsun tüm cihana,

Kadınları okutunuz.


Bilgi, bilim, irfan, ilim,

Kültür, sanat, bilge, âlim,

Kardeşliği söyler dilim,

Kadınları okutunuz.


Karanlığı güneş yırtar,

Adaleti vicdan tartar,

Yaşantıda anlam artar,

Kadınları okutunuz.


Terazisi gülden olur,

İlhamını Hak’tan alır,

Doğruluğu kâlpten bulur,

Kadınları okutunuz.


Kadın, erkek hep yan yana,

İnsanlık bu anlayana,

Çağdaş hedef her insana,

Kadınları okutunuz.


Anamızdır, bacımızdır,

Dilimizdir, hecemizdir,

Akıl dolu hocamızdır,

Kadınları okutunuz.


Köyde, kentte; dağda, kırda,

Nerde varsa, hemen orda,

Hizmet verir, daim yurdu,

Kadınları okutunuz.


Ninemizdir, kızımızdır,

Özge özge özümüzdür,

Alnımızda yazımızdır,

Kadınları okutunuz.


Devlet Ana; kuvvet demek,

Ana sofra, ana emek,

Kader örer ilmek ilmek,

Kadınları okutunuz.


Sabır, sebat timsalidir,

Sevgi saygı, kemâlidir,

Meleklerin cemâlidir,

Kadınları okutunuz.


Bebeğini doğuran o,

Karakteri yoğuran o,

İyiliğe çağıran o,

Kadınları okutunuz.


Karda kışta, o en başta,

Yuva kurar, dağda taşta,

Hem barışta, hem savaşta,

Kadınları okutunuz.


Her önderin, her liderin,

Kahramanın, Peygamberin,

Kaynağıdır sevgilerin,

Kadınları okutunuz.


Sakın deme: “Yetim, öksüz,”

Hizmet eyle, gece gündüz,

Şefkat ile büyütünüz,

Kadınları okutunuz.


Sanat altın bileziktir,

Zinde bilinç, tazeliktir,

Bu ne güzel özelliktir,

Kadınları okutunuz.


Olmazmış, ana gibi yâr,

Ayağında has Cennet var,

Okul okul, diyar diyar,

Kadınları okutunuz.


Çocuk, yaşlı; kız demeden,

Eksik, fazla, az demeden,

Her mevsimde, yaz demeden,

Kadınları okutunuz.


Ekin eker, tırpan çeker,

Duvar örer, kazık çakar,

Her zorlukla başa çıkar,

Kadınları okutunuz.


Eli yatkın aşa, işe,

Hükmü işler dağa taşa,

Can kurbandır böyle eşe,

Kadınları okutunuz.


Cahil toplum; kör, topaldır,

Tut elinden, göğe kaldır,

Erdem her dem bir okuldur,

Kadınları okutunuz.


Ailenin temel taşı,

Can kafeste gönül kuşu,

Yığın yığın, kişi kişi,

Kadınları okutunuz.


Talim, tahsil; denge, kıvam,

Eğit, donat, eyle devam,

Huzur bulsun, yurdum yuvam,

Kadınları okutunuz.


Hamur açar, çamur karar,

Temel atar, çatı çatar,

Ev oluşur, duvar duvar,

Kadınları okutunuz.


Kadın hacet kapısıdır,

Nur-u nimet yapısıdır,

İlham ilâç deposudur,

Kadınları okutunuz.


Okumaktan budur niyet:

Mutlu hayat, kutlu diyet,

İki cihan, medeniyet,

Kadınları okutunuz.


Yazsan bile, cilt cilt kitap,

Özü insanlığa hitap,

Adım adım, etap etap,

Kadınları okutunuz.


Madde-manâ semeresi,

Var olmanın hünerisi,

Hacı Bektaş önerisi:

“Kadınları okutunuz.”


Aydınlığa özden çağrı,

İlim, bilim, bilmek doğru,

Yanmasın kimsenin bağrı,

Kadınları okutunuz.


Güzel günler görmek için,

Altın Çağ’a ermek için,

Uygarlığa varmak için,

Kadınları okutunuz.


“Bir harf öğretenin kırk yıl,

Hatırı vardır” ey oğul,

Karanlıklar kader değil,

Kadınları okutunuz.


Mutlu dünya felsefesi,

Atatürk’ün özgür sesi,

Bağlar; sevgi, sulh herkesi,

Kadınları okutunuz…

 

 

 

 

 

 

 

2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Kısa Öykü Yarışması Sonuçları:
1.Tayfun AK “EYLEM” adlı öykü ile.
2.Mustafa DOĞAN “GARİBİN ÖLÜSÜ YİĞİT OLUR” adlı öykü ile.
3.Hülya Senday ÖZDAMAR “O ÇILGIN GÜN DOĞUMU” adlı öykü ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Serbest Vezin Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Nihat MALKOÇ "KADIN OKURSA" adlı şiiri ile,
2.Ömriye KARATAŞ “MİSTİK BİR YALNIZLIK PORTRESİ” adlı şiir ile.
3.Hatice ALTUNAY "KADIN OKURSA..." adlı şiir ile.
MANSİYON: Sabri ÇAKIR "KIZLARIMIZI OKUTALIM" adlı şiir ile.
MANSİYON: Keziban ÇARBOĞA "YARINLARA İNANMAK" adlı şiir ile.
2015 Yılı Hacı Bektaş Veli Kültür ve Sanat Etkinlikleri Hece Vezni Şiir Yarışması Sonuçları:
1.Sabri YÜCEL "KADIN AYDINLIĞI" adlı şiir ile.
2.Telli GÖLPEK “OKUTMADILAR" adlı şiir ile.
3.Dr. Nedim UÇAR “OKUTALIM KADINLARI” adlı şiir ile.
MANSİYON: Mazlum CİHANGİR "KADINLARI OKUTUNUZ" adlı şiir ile.
MANSİYON: Yücel COŞKUN "KADINLARI OKUTALIM CANLARIM" adlı şiir ile.

 

 



Hece Vezni Şiir Yarışması Mansiyon

Yücel COŞKUN

KADINLARI OKUTALIM CANLARIM


Onlar anamızdır, sevdiğimizdir,

Kadınları okutalım canlar

Beraber ağlayıp güldüğümüzdür,

Kadınları okutalım canlarım


Tohum toprak gibi üreten onlar,

Demirden dağları eriten onlar

Sevgiden “nar topu” yaratan onlar

Kadınları okutalım canlarım.


Daha gün doğmadan ışımadı mı?

Sevdayı bedelsiz yaşamadı mı?

Dokuz ay karnında taşımadı mı?

Kadınları okutalım canlarım


Bir elmanın yarısıdır kadınlar.

Peteklerin arısıdır kadınlar.

Ötelerin berisidir kadınlar.

Kadınları okutalım canlarım.


Onlar dişi kuştur, yuva yaparlar.

Hem evine, hem erine taparlar.

Baktıkları yere sevgi ekerler.

Kadınları okutalım canlarım.


Ne yaptık bunca yıl kadınlar için

Ağlattık inlettik hep için için

Dönüp kendimize sormadık niçin?

Kadınları okutalım canlarım!


Varlığın nedeni; hava, su, toprak,

Kadınlar kökümüz biz gövde yaprak,

Bu hayatın akışına bakarak;

Kadınları okutalım canlarım.


Kadınlar değil mi cana can katan

Yol bekleyen, türkü yakan, yas tutan

“Okursa kadınlar yücelir vatan”

Kadınları okutalım canlarım.


Anlaşıldı artık haklı ve haksız

Eğitimsiz millet temelsiz öksüz

“Kadınlar cahilse erkekler öksüz”,

Kadınları Okutalım canlarım.